Hintli bir dansçı olan Meera, hayatını adadığı sanatında mükemmelliği ararken, geleneksel dans formlarıyla modern ifade biçimleri arasında köprü kurmaya çalışır. Kendini tamamen dansa adaması, onu hem kişisel hem de profesyonel anlamda derin bir yolculuğa çıkarır.
Bu yolculuk sırasında Meera, geçmişin gölgeleri ve geleceğin belirsizliği arasında sıkışıp kalır. Dans, onun için bir kaçış yolu değil, kendi gerçekliğiyle yüzleşme biçimi haline gelir.
Her hareketi, içsel çatışmalarını ve tutkularını dışavuran bir hikaye anlatır.
Sahnedeki her performans, Meera'nın ruhunun derinliklerinden gelen samimi bir itiraf gibidir.
Seyirciyi, sanatın dönüştürücü gücü ve bir bireyin kendini bulma mücadelesi üzerine düşündüren bir deneyime davet eder.