Savaşın ortasında esir düşen bir asker, insan ruhunun sınırlarını test eden zorlu bir mücadeleye girer. Düşman hatlarının derinliklerindeki bir kampta geçen günler, fiziksel ve psikolojik dayanıklılığın sürekli sınandığı bir varoluş mücadelesine dönüşür.
Esaret koşulları altında diğer mahkûmlarla kurduğu bağlar, hayatta kalma içgüdüsünün ötesinde anlamlar taşımaya başlar. Gardiyanlarla yaşanan gerilimli ilişkiler ve mahkûmlar arasındaki dinamikler, insan doğasının karmaşıklığını ortaya koyar.
Zamanın belirsizliği içinde geçen her gün, özgürlük özlemi ve aidiyet duygusu arasında gidip gelen derin bir içsel yolculuğa dönüşür. Dış dünyayla bağlantıların minimuma indiği bu ortamda, karakterler kendi insanlıklarını yeniden tanımlamak zorunda kalır.