Güney Romanya’nın karanlık köşelerinde, vampir olduğuna inanılan bir adamın cesedi mezardan çıkarılır ve ritüellerle parçalanır. Ölümünden önce zorlu ve içkili bir hayat süren bu adamın ailesi, onun bir strigoi olarak geri döndüğünü ve geceleri kendilerine musallat olduğunu iddia eder.
Gelini, bu gece ziyaretlerinden derin bir rahatsızlık duyar ve gizemli bir hastalığa yakalanır.
Aile, folklorik geleneklere başvurarak cesedin ortadan kaldırılmasına karar verir.
Vampirin bedeni yok edildikçe, köye dadanan korkunç ziyaretler de son bulur. Ancak bu süreçte, genç kadın ile vampir arasında tuhaf ve takıntılı bir bağ ortaya çıkar.
Onun varlığı, kadının ruhunu ve bedenini yavaşça ele geçirir.
Karanlık ve doğaüstü güçlerin gölgesinde geçen bu hikâye, korku ile arzu arasındaki ince çizgiyi sorgular.
Vampirin laneti, yalnızca bedenleri değil, zihinleri de esir alırken, geleneksel inançların gücüyle yüzleşilir.