Fransa’nın güneyinde, yaz sıcağının kavurduğu bir kasabada, on dört yaşındaki Nour okulunun duvarlarını boyarken bir arya duyar. Bu ses, onu opera sanatçısı Sarah’ya götürür.
Nour’un müziğe olan tutkusu, ailesinden gelen bir miras gibidir; içinde hep bir besteci olma hayali taşır.
Sarah ile tanışması, Nour’un dünyasını değiştirir.
Müziğin büyüsüne kapılan genç çocuk, yeteneğini keşfetme yolunda ilk adımlarını atar. Ancak ailesinin beklentileri ve kendi arzuları arasında sıkışıp kalır.
Bu yolculuk, sadece bir yeteneğin ortaya çıkışı değil, aynı zamanda bir gencin kendini bulma mücadelesidir.
Nour’un hikâyesi, müziğin birleştirici gücünü ve hayallerin peşinden gitmenin zorluklarını anlatır.
Ailesi ve kardeşleriyle olan bağları, onun kararlarını şekillendirirken, Sarah’nın rehberliği içindeki cevheri ortaya çıkarır. Bu, bir yazın sıcaklığında filizlenen bir tutkunun öyküsüdür.