Birinci Dünya Savaşı’nın son gününde, 1918’de dünyaya gelen Benjamin Button, tuhaf bir kaderle karşılaşır: Yaşlı bir adam olarak doğmuştur ve zamanla gençleşecektir. Hayatı tersine işleyen bu mucize, kör bir saatçinin kaybettiği oğlunun anısına yaptığı geri dönen saatle başlar.
Benjamin, yaşlanmak yerine her geçen yıl biraz daha gençleşirken, bu sıra dışı duruma ayak uydurmaya çalışır.
Çocukluğunu yaşlı bir bedende geçiren Benjamin, genç bir kız olan Daisy’e âşık olur.
İlk başta kendi görünümünden dolayı ona yaklaşamaz, ancak zamanla ikisinin yaşları kesiştiğinde aşklarını yaşama fırsatı bulurlar. Fakat Benjamin’in bedeni giderek küçülürken, Daisy’nin hayatı normal seyrinde ilerler.
Bu durum, ikisinin birlikte geçirebileceği zamanın sınırlı olduğunu gösterir.
Benjamin’in hikâyesi, doğumla başlayan ve çocukluğa doğru ilerleyen bir yolculuktur.
Herkesin zamanla yaşlanırken, onun gençleşmesi, sevgiyi, kaybı ve hayatın geçiciliğini farklı bir pencereden gösterir. Sonunda, bir bebek olarak Daisy’nin kollarında hayata veda ederken, geride bıraktığı izler, yaşamın ne kadar tuhaf ve dokunaklı olabileceğini hatırlatır.